Prof. Dr. Orhan Şen, akademik çalışmaları ve hekimlik yönüyle alanında Türkiye’nin sayılı bilim adamlarından biri. Ancak Prof. Dr. Şen’in topluma hizmeti bunlarla sınırlı değil. O aynı zamanda uluslararası ve ulusal birçok ödülün sahibi bir fotoğraf sanatçısı. Bununla kalmıyor yazar olarak düşüncelerini toplumla paylaşıyor ve sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyor.
Tıp Mühendisliği konusu Türkiye’de çok yeni. Üniversitelerde Tıp Mühendisliğini Karabük Üniversitesi’nde ilk kuran kişi olarak tarihe geçti Prof. Dr. Orhan Şen. Bu alanda Türkiye’de bir ilki gerçekleştiren Prof. Orhan Şen ile bel ve boyun fıtığını, tıp mühendisliği konusu konuştuk. Ayrıca sohbette bize fotoğraf ve yazarlık üzerine de görüşlerini aktardı.
-Tıp Mühendisliği nedir? Türkiye’de bu alanda ilk bölümü siz kurdunuz.
Karabük Üniversitesi’nde Türkiye’de bir ilk olmak üzere Tıp Mühendisliği Bölümü kuruldu. Daha sonra Acıbadem Üniversitesi aynı bölümü kurdu. Türkiye’de bu bölümden iki üniversitede var. Hedef tıp sanayisinde araştırma ve tasarım yapacak mühendisler yetiştirmek. Bu bölümün kurucu başkanıyım ve derslere girerek öğrencilerimin bu anlamda yetişmesinde katkı sağlamaya çalışıyorum.
Sağlık Bakanlığı yetkilileriyle üniversitemizin çalışmalarını paylaştık. Bu görüşmenin ardından Sağlık Bakanlığı’na ülkemizin ekonomik çıkarlarınını gözetecek şekilde sağlık kuruluşlarına en uygun fiyata en kaliteli tıbbı cihazların ve aparatların teminiyle ilgili danışmanlık yapacağız.
Tıbbi cihaz ve aparatlar konusunda yüzde 80 oranında dışa bağımlıyız. Hedefimiz ülkemizde bunun sanayisini kurmak, ar-ge yaratmak. Dışardan almamız gerekiyorsa da uygun fiyata kaliteli olanlarını almak.
-Neden Adana’da değil de Karabük’te?
Bölümü Adana’da kurmak istedik ama çabalarımız bir türlü yeterli olmadı. Karabük Üniversitesi’nden teklif gelince orada kuruluşuna katkıda bulunduk.
Fıtık nedir? İnsan hayatını nasıl etkiler ve bu hastalık konusunda yanlış düşünceler nasıl oluşuyor?
Bel ve boyun fıtığı ile ilgili yanlış düşünceler var. Yanlış düşüncelerin ortadan kalkması doğru teşhis ve doğru tedavi ile olabilir. Teşhis ve tedavi doğru yapıldığında başarı yüksek oranlarda oluyor.
Öncelikle hastanın tedavisinin ilaç ve fizik tedavi ile yapılıp yapılmayacağına karar vermek gerekiyor. Cerhahi müdahale ancak kaçınılmazsa yapılmalıdır. Cerrahi müdahale gerekmeyen hastaya cerrahi müdahale yapılırsa iyi sonuç alamazsınız. Öncelikle doğru teşhis konulmalı. Benim yaptığım cerrahi müdahalede bu konulara özen gösterip ayırıcı tanıyı iyi yaptığım için sonuçlar çok olumlu. Yüzde 90-95 oranında başarılı sonuçlar elde ediyorum.
Fıtık konusunda halk arasındaki yanlış düşünceler doğru teşhis konulmadığı, doğru tedavi uygulanmadığı için ortaya çıkıyor. Hekimden sonuç alamadığını düşünen hastalar alternatif olarak düşündüğü yöntemlere yöneliyor.
Ayrıca hastalar kadar hasta yakınlarının da bilinçlendirilmesi gerekiyor.
Bir de şu konu var; bir yerde fıtığı tedavi edersiniz. Aynı yerde fıtığın tekrarlama oranı yüzde 2-3’tür. Ancak başka bir noktada fıtık ortaya çıkabilir. Hasta bu durumda tedavinin işe yaramadığını düşünüyor. Oysa ki ortaya çıkan yeni bir fıtık vakasıdır.
-Hastalık daha çok kimlerde görülür?
Fıtık artık küçük yaşlara indi. 11-12 yaşındaki çocuklarda fıtık ortaya çıkabiliyor. Bunun sebeplerinden biri de hareketsiz yaşam. Çocuk ya ders çalışıyor ya da bilgisayar başında zaman geçiriyor. Yani hareketsiz yaşıyor. Spor yapıyorsa da maç günleri oluyor. Oysa ki spor sadece bir gün yapılmamalı. Yani çocuklar sadece maç günü koşmamalı.
Cerrahi müdahalenin ardından da insan korunmak adına yüzme, plates, çeşitli egzersizler gibi bazı şeyleri sürekli yapmalı. Hasta tedavi olduktan sonra hareketsiz yaşama devam ederse bir süre sonra tedavinin anlamı kalmaz.
Her yaşta hasta için tedavi yöntemleri vardır. Örneğin bana 79 yaşında bir hasta geldi. Kalp pili var. Kimse müdahale edememiş. Herkes için yapılacak bir şey vardır. Bu hasta bana geldi, ilgili branşların tümüyle görüştük ve sonra ameliyat ettik. Hasta ertesi gün yürüdü, 4’üncü gün de taburcu ettik.
-Sizin kayda değer bir sanatçı yönünüz de var. Bu uğraşa nasıl başladınız?
Fotoğrafa hobi olarak başladım. Amacım kendi iç dünyamdakileri başkalarına aktarmaktı. Kısa bir süre sonra hayatımın bir parçası oldu. Ulusal ve uluslararası alanda ödüller aldım. Dünya Fotoğraf Federasyonu tarafından gerekli şartları sağladıktan sonra bana verilen Uluslararası Fotoğraf Sanatçısı unvanım var. Sanat ve sporla toplumsal şiddetten uzaklaşır birey. Unutmayalım ki her şey insan için.
-Sanatla uğraşmakla neyi amaçlıyorsunuz?
İlk kişisel sergimi Bedensel Engelli Basketbol takımının fotoğraflarıyla açmıştım. Bu sergimde anlatmak istediğim; bedensel engelli olmayıp düşünsel ve sevgi engelli olup üretemeyenler asıl engellilerdir. Sanat yoluyla toplumsal bilinci uyandırmak gibi bir amacım var.
-Yazarlık yönünüzde var bildiğimiz kadarıyla.
Yazılarımla düşüncelerimi paylaştığım zaman bu düşünceler sadece bende kalmıyor.
Hayatım boyunca “Boş zamanım yok” klişesine katılmadım. Öncelikler iyi belirlenirse yapmak istediğiniz her şey için zaman yaratırsınız.